Hekimlerin, hastalarına müdahale ve tedavi süreçlerinde istenmeyen sonuçların oluşması, sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu açıdan malpraktis tanımı aslında tüm meslekleri kapsasa da, neredeyse sadece tıp mesleğini ilgilendirdiği şeklinde algı oluşmuştur.
Yazımızın konusu, malpraktis iddiası ile muhatap olan bir hekimin ceza hukuku alanında karşılaşacağı muhtemel durumları süreçsel olarak özetlemektir. Tıbbi hata kavramı ve nelerin malpraktis olarak kabul edileceğini merak edenler sitemizde bulunan Malpraktis/Komplikasyon Ayrımı (https://estalaw.com/malpraktis-komplikasyon-ayrimi/) yazımızı okuyabilirler.
Yazı İçeriği ve Başlıklar;
1. Sorumluluğun Türü Nedir? |
2. Suçun Soruşturulması Şikayeti Gerektirir mi? |
3. Uzlaşma Hangi Hallerde Mümkün? |
4. Peki ya Kamuda Çalışan Hekimler? |
5. Soruşturmadan Sonraki Süreç |
I) Sorumluluğun Türü Nedir?
Tıbbi malpraktisin istisnai bazı olaylar dışında ceza hukukundaki karşılığı taksirdir. Neticenin bilinmesi ve istenmesi veya kabullenilmesi olarak tanımlı kasti sorumlulukla bir hekim, nadiren karşılaşılacaktır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu(TCK) taksiri madde 22/2 içerisinde; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımladıktan sonra madde 22/4 ile taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek cezanın failin kusuruna göre belirleneceğini düzenlemiştir. Yani ne kadar kusur, o kadar sorumluluk.
Taksirin iki farklı türü mevcuttur. Bunlardan ilki adi/basit taksir yani normal şartlarda öngörülmesi gereken sonuçların fail/hekim tarafından dikkatsizlik ya da mesleki yetersizlik nedeniyle öngörülememesi olarak tanımlanır. Diğer taksir türü ise daha ağır sorumluluğu gerektiren neticeyi öngörme halidir (TCK madde 22/3).
Taksirle oluşan netice bazen yaralama ile sınırlı kalabileceği gibi ölümle de neticelenebilir. Dolayısıyla hekimin müdahalesi ya da ihmalinin sonuçlarına göre, ceza yargılamasının ne şekilde yapılacağı ve uygulanacak maddi normlar da değişiklik gösterecektir.
II) Suçun Soruşturulması Şikayeti Gerektirir mi?
Taksirle yaralama suçunun basit hali şikayete tabidir. Bu nedenle hastanın ya da yasal temsilcisinin 6 ay içerisinde yapmak zorunda olduğu şikayet başvurusu ile adli prosedür başlatılacaktır (TCK madde 73).
Dolayısıyla aynı şekilde şikayetin geri alınması ile süreç geldiği aşamaya göre takipsizlik ya düşme kararı ile neticelenecektir.
Bunun dışında bilinçli taksirin var olduğu durumlarda, önemsiz yaralamalar dışında savcılık resen harekete geçecektir. Taksirli olay sonucu ölüm yaşanmış ise yine şikayet şartı aranmaksızın savcılık tarafından olaya resen el atılacak ve şikayetçi olunmaması yargılamaya engel teşkil etmeyecektir.
III) Uzlaşma Hangi Hallerde Mümkün?
Taksirle yaralama suçları 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) madde 253 kapsamında uzlaşmaya tabi olduğundan, soruşturmada öncelikle uzlaşma prosedürüne başvurularak taraflar uzlaşmaya davet edilecektir.
Uzlaşma sağlanması ve uzlaşma konusu edimin hekim tarafından yerine getirilmesi halinde soruşturmada takipsizlik, edimin ileri tarihe bırakılması halinde ise edim yerine getirilinceye kadar erteleme ve edimin yerine getirilmesiyle takipsizlik kararı verilecektir.
Uzlaşmanın şikayetçi olmamaktan farkı, uzlaşma halinde hastanın hukuk davası açamaması ve mevcut bir dava varsa feragatla sonuçlanmasıdır (CMK madde 253/19).
Malpraktisin ölümle sonuçlandığı hallerde ise uzlaşma kuralları uygulanmaz.
IV) Peki ya Kamuda Çalışan Hekimler?
Burada hekimin kamuda görev yapmasına ayrı bir parantez açmak gerekir. Zira 4483 sayılı yasa gereği memur statüsündeki hekimlerin yargılanması izne tabidir.
Söz konusu izni vermeye yetkili makam ilçelerde kaymakam, illerde ise valilerdir (4483 sayılı yasa madde 3).
İzin verilmesi ya da verilmemesine dair karara karşı; soruşturmayı yürüten savcı ile ilgisine göre hekim ya da hastanın, bu yerin bağlı olduğu Bölge İdare Mahkemesi nezdinde itiraz hakları mevcuttur (4483 sayılı yasa madde 9).
İtiraz merci kararı ise kesindir.
V) Soruşturmadan Sonraki Süreç
Soruşturma sonucunda hekimin mesleki anlamda kusurlu olduğu değerlendirilen durumda, düzenlenecek bir iddianameyle kamu davası açılacaktır (CMK madde 170).
Açılan davada, birden fazla ölüm veya ölüme birlikte yaralanma olan hallerde Ağır Ceza Mahkemelerinin, diğer hallerde ise Asliye Ceza Mahkemelerinin görev alanındadır.
Yargılamada hekim olan sanığın savunması ve olaya dair ayrıntıların aktarılması son derece önemlidir. Bu suçlarda tıbbi müdahalenin yerindeliği değerlendirileceğinden, bilirkişi incelemesi sonuca doğrudan etkili olacaktır. Bu inceleme çoğu kez Adli Tıp raporlarıyla yapılmaktadır.
Savunması alınan hekimin CMK madde 196 gereği devam eden duruşmalardan muaf tutulmayı talep etme hakkı mevcuttur.
Yargılamada hekim olan sanığa hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını (HAGB) kabul edip etmediği sorulacaktır. HAGB kararı, suçun işlendiği sabit görülen hallerde verilen cezanın denetim süresi içinde askıda kalması ve yeniden suç işlenmemesi durumunda tüm sonuçları ile ortadan kalkmasını ifade eder.
Mahkeme toplanan delillere göre mahkumiyet ya da beraate, istisnai bazı hallerde ceza verilmesine yer olmadığına ve şikayete tabi suçlarda şikayetçinin vazgeçmesi durumunda davanın düşmesine karar verecektir. Yine taksirli suç nedeniyle yapılan yargılamada, TCK madde 53/6 kapsamında hak yoksunluğu olarak kararın infazı sonrasında geçerli olacak biçimde meslekten men kararı da verilebilecektir
Karara karşı içeriğine göre istinaf ya da itiraz yasa yolu açıktır. Temyiz incelemesi ise istinaf ilamının içeriğine göre gündeme gelebilecektir.
*Kişinin cezai sorumluluğunu doğrudan ilgilendiren tıbbi müdahaleden kaynaklı davalarda hak kaybı yaşanmaması adına konusunda uzman bir avukat tarafından dava takibi önem taşımaktadır.